Günlük yaşamımızda birçok seçim yaparız. Bunlar, sadece alacağımız bir bardağı seçmek gibi sıradan seçimler değildir; hissedeceğimiz duyguları bile çoğu zaman farkında olmadan seçeriz. Örneğin, yolda gördüğümüz biriyle hiç konuşmamış olsak bile o kişi bize bir şeyler hissettirebilir veya bir arkadaşımızın başına gelen, bizim başımıza gelse çok da dert etmeyeceğimiz bir olay, onun canını çok sıkabilir. Bu durumun tek açıklaması “damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar” olmasa gerek. Aksi takdirde, psikoloji diye bir bilim dalı olmazdı. Peki, biz bu seçimleri neye göre yapıyoruz? Neden hepimiz aynı olaya aynı şeyi hissetmiyoruz? Ve en önemlisi, neden o bardağı seçtik?
Ben bilinçdışını kocaman bir okyanusa benzetirim. Bizi asıl yöneten kısım da bu koca okyanustur. İçinde sayısız balığın yaşadığı, bazı alanlarının aşırı derin, bazı alanlarının ise sığ olduğu bu okyanus, günlük yaşamımızdaki seçimlerimizin ve hislerimizin kaynağıdır. Bazen okyanusun dibinde bir deprem olur ve kıyıya tsunami vurur. Bazen dev bir hortum oluşur, zemindeki taşları bile yerinden oynatır. Bazen de gelgitler yaşanır; kıyıya bir sürü taş çıkar veya kıyıdaki taşları örter. Ne kadar bu okyanusun sahibi gibi görünsek de aslında onun bize sahip olduğunu fark etmeyiz. Sadece orada olduğunu bazen hissederiz. Durup dururken pek de kızmayacağımız bir şeye aniden öfkelendiğimizde, belki de okyanusumuzda bir tsunami çıkmıştır. Ya da unuttuğumuz bir anıyı birden hatırladığımızda, belki de okyanusumuzda gelgit zamanıdır ve kıyıdaki taşlar hatırlanmayı bekliyordur.
Bu koca bilinçdışı okyanusunun içindeki her bir taş ve kum zerresinin, anılarımız olduğunu hayal edin. Birçoğu elbette unutulmuş anılardır. Belki de bazı taşlar okyanusun en derin çukuruna gider. Biz bu taşlara en büyük travmalarımız diyebiliriz. Çünkü bu koca bilinçdışı okyanusumuz, bizi korumak istediği anlarda en derin kuyulara atmayı mantıklı bulur.
Peki, terapinin bu koca bilinçdışı okyanusuyla nasıl bir bağı var? Her bir anımıza okyanustaki taşlar dedik ama bu durumu ufak bir ekleme yapmam gerekecek: Bu taşları mantık çerçevesinde düşünmeyin. Benim hayal dünyamdaki okyanusta taşlar, okyanusun içinde sürekli savrulur. Her metrede taş görmek mümkündür; sadece zemine yayılmış değillerdir.
Terapi sürecinde terapist ve danışan, birlikte bir mavi tura çıkarlar. Çoğu zaman dalgalar, yolculuğa çıktıkları tekneyi zorlar. Bazen birbirlerine karşı farklı şeyler hissederler ama bu hisleri de konuşurlar. Böylece birbirlerine daha çok güvenmeye başlarlar. Bu güvenle birlikte bazı taşlar, danışanın okyanusundan tekneye gelir. Bazen dalgalar getirir, belki de dalgalar rüyalarımızdır. Bazense elimizi suya sokar sokmaz gelir taşlar; daha yüzeye yakın, kolay hatırladığımız anılarımız gibi. Hatta bazen karnımız acıktığında balık tutarız ve tuttuğumuz balığın içinden çıkar bu taşlar; sindirdiğimizi sandığımız ama hâlâ yeterince içselleştiremediğimiz anılarımız gibi.
Terapist ise danışanın okyanusunda tekneye gelen her taşın üzerindeki yosunlaşmış, tortulaşmış kısmı ona zarar vermeden ovalar, zımparalar, bazen parlatır ve taşın özünü ortaya çıkarır. Böylece danışan, seçimlerini neden yapmış olduğunu daha net görür. Danışan da kendi okyanusundaki gizemli bir taşı daha kendine kazandırır böylece kendini daha iyi tanır. Elbette okyanusta daha birçok taş var ve yolculuk devam edecek…
Yazar: Psk. Dilara Günlük